BÜNYAN RESİM, tarih, tarihi, BÜNYAN resimleri, bünyan, bünyan resimi, bünyan fotoğraf BÜNYAN RESİM, BÜNYAN resimleri, bünyan, bünyan resimi, bünyan fotoğraf


BÜNYAN’ IN TARİHİ ESERLERİ
Bünyan ve çevresinde yerleşimin çok eski tarihlere dayanması burada birçok medeniyetlerin hüküm sürmesine neden olmuştur. Yerleşim tarihi binlerce yılı aştığı için eski medeniyetlerden kalan eserlerden kayabaşındaki mağaralar haricinde temel kalıntıları kalmıştır.Bu devirden kalan tarihi eserlerin ekseriyeti laht, göz yaşı şişeleri, çanak-çömlek, yazılı tablet, kabartma ve para şeklindedir.
Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlılar zamanından kalan eserler özelliklerini korumaktadır. İlçe sınırlarındaki
tarihi eserleri tarihlerine göre dokuz grupta toplamak mümkündür.
1- Etiler'den kalan tarihi eserler
2- Med'lerden kalan tarihi eserler
3- Tabal Krallığından kalan tarihi eserler
4- Roma döneminden kalan tarihi eserler
5- Arap istilaları zamanında kalan tarihi eserler
6- İlhanlılar döneminden kalan tarihi eserler
7- Selçuklular döneminden kalan tarihi eserler
8- Dülkadiroğlu Beyliği döneminden kalan tarihi eserler
9- Osmanlı döneminden kalan tarihi eserler
I- Etilerden Kalan Tarihi Eserler:
a) Kayabaşındaki Mağaralar: Bu mağaralar insan emeği ile oda biçimine getirilerek odalar arasında bağlantıyı sağlayan kapılar açılmış, dışarı ile irtibatı sağlayan kapı yerine kapıdan daha büyük teker biçiminde yuvarlak taş kesilerek kapı görevinde kullanılmıştır. Dıştan açılması imkansız olan bu taş içeriden manivela sistemi ile kolayca yuvarlanıp açılabilmektedir.
b) Samağır Köyünde Bulunan Mağara ve Kalıntılar:Köyün Çevlik ismi verilen mevkiindeki içerisi insanların oturmasına ve ihtiyaçlarına müsait hale getirilen mağralar ile yığma tepenin altına giden kayalardan yontma merdivenlerdir. Bu merdivenlerin giriş yeri çöktüğü için içerisinde ne olduğu bilinmemektedir. Yalnız merdivenlerin iki tarafındaki kayadan oyma nöbet yerleri durmaktadır.
II- ATEŞ SUNAĞI
a) Ateş Sunağı: Heykel 1915-1920 yılları arasında Bünyan'dan müzeye gönderilmiştir. Sunağın dört köşeli yüksek gövdesi iki ayaklı bir kaideye dayanmakta ve üstü çift kademeli bir plak taşımaktadır. Kaidenin ve bilhassa üst plakın kenarları kısmen vuruk kısmen de iyice kırıktır. Gövdenin dört tarafında geniş kenar bordürleri vardır. Bunlar kaidenin üst kısmı ve plakın alt kenarı ile birlikte 0.32 m. yükseklikte ve 0.25 m. genişlikte dört köşeli birer oyma sahası teşkil etmektedir. Her dört taraftada sahayı iyice dolduran bir erkek kabartması vardır. Figürün kısımları şunlardır ; yüzü tamamen açık bırakılan bir başlık, sağ kolu açık olan bir manto, ökçeli yüksek çizmeler ve hafifçe indirilmiş sağ kolun ucundaki elde çarpık olarak yukarıya doğru tutulan bir demet çalı. Kalkık olan sol elin açık parmakları üzerinde yuvarlak dipli yassı bir kap durmaktadır.İki bacak ve ayak arka arkaya resmedilmiş olduğu gibi,figür büyük gözleri, kalın burnu ve sivri sakalı ile tam manası ile profil olarak görülmektedir.Sunağın dört cephesinde de erkek figürünün aynı hareketleri yaparken ve aynı eşyaları taşırken resmedilmiştir. Bu kabartmalar ateş kültüne(ayin)katıllan bir rahibi canlandırmaktadır. Bu heykelin bir özelliğide Anadolu’ da yalnız Bünyan'da bulunmuş olmasıdır. Burada bulunduğu söylenen ateş tapınağından ise hiçbir iz yoktur. (Prof.Kurt Bitten'in çok önemlidir butapınağın yerinin tespit edilmesi lazımdır demesine rağmen bu yönde hiçbir çalışma olmamıştır.)
III- Tabal Kırallığından kalan tarihi eserler:
(Tabal Krallığı Etilerden yıkılmasından sonra Etilerce kurulan krallıktır.)
a) Topsöğüt köyündeki kabartmalar, havuz ve mağaralar.
b) Sultanhanı köyündeki Tabal Krallığının prenslik merkezi temel kalıntıları (Prenslik merkezi olduğuna dair kitabe Kayseri müzesindedir.)
c) Kahveci köyünde üç sokular denilen mevkiindeki kalıntılar ve burada bulunan yazılı taş.
d) Girveli köyünde bulunan mermer üzerindeki kabartma aslan resmi (Kayseri müzesindedir.)
e) Koyunabdal köyünde bulunan pişirilmiş topraktan yapılan tek parça laht (Ölü sandığı) Kayseri müzesindedir.
IV- Romalılar devrinden kalan tarihi eserler:
a) Doğanlar mahallesindeki Şammaspir kilisesi: Batı Roma İmparatorluğu zamanında kurulan kilise Cizvit teşkilatına dahildir.Gayesi Anadolu’da Hıristiyan dinini yaymak ve bu gaye için çalışan birlikler arasında irtibatı sağlamaktır. Kilise Cizvitlerin (İsa birliği üyesi) önemli merkezlerinden birisidir. Çevredeki kilise ve manastırlarburadan idare edilmiştir. (Büyük Bürüngüzdeki kilise, Dağardı köyündeki kilise ve rahip okulu gibi) Bu kiliselerde yaşayan cizvitlerle Cenevizlilerin bir ilgisi yoktur. Şammaspir kilisesi eski derebeyi şatoları gibi yüz metre yükseklikteki kayanın burcuna yapılmıştır. Zamanında yurdun her tarafından ziyaretçisi gelen bu kilisenin yatakhaneleri, yemekhaneleri ve sayfiye evleri bulunmakta idi. Bu kilise teşkilatları Anadolu’da nisbeten gayelerinde muvaffak olmuş birçok Türk’ü hıristiyan yapmıştır. Kurtuluş Savaşından sonra Yunanistan’daki Türklerle mübadele edilenlerin ekseriyeti hıristiyan olmuşTürklerdir. Bu mübadele edilenlerin içerisinde Bünyan’dan gidenlerde vardır. 1990 yılında bu kilise ile ilgili deri üzerine yazılmış bir İncil kitabı Rus ortodoks kilisesince satın alınmıştır. Osmanlı devleti zamanında kilise (Namei resül) dedikleri Peygamberşn güya pençe izini taşıyan sahte bir beratla yıllarca vergiden muaf tutulmuştur. Zamanında Şammaspir kilisesinin etrafı içiçe üç surla çevreli imiş. Bir Fransız seyyahın gezi notlarında kilisenin alt katında nöbetçilerin beklediği bir silah odasındanda bahsedilmektedir.
Yakın zamana kadar duran kilise gereksiz sebeplerden yıkılmıştır. (Bayramlı camii’nin önündeki sütunlar bu kiliseye aittir.) Kiliseden zamanımızda temel kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır.
V- Arap istilası zamanından kalan tarihi eserler:
Sümerbank fabrikasının yapımında temel kazısından çıkan bir çömlek içerisindeki gümüş paralar Abbasi halifelerinden Müstazi Binirullah’a aittir.
VI- İlhanlılar dönemine ait Tarihi eserler:
a) İlçe Merkezinde bulunan Ulu camii (Cami-i Kebir)
Kesme taş duvarlarıyla bir kale görünümündedir. Düz çatı ile örtülü olup dört ağır paye mekanı Mihrap duvarına dik üç nefe ayırır. En önemli yani portali ve buradaki kitabe ile süslemeleridir. Geometrik ve nebati süsleme yanında stilize grifon ve aslan başlarına benzer kabartmalardan aslan başlı bodür dikkati çeker.
Cami’nin portal nişine uygun olarak U şeklinde yerleştirilmiş 396 x 36 cm ebadındaki mermer iki satır olan kitabenin 19 cm enindeki geniş üst satırında Kur’an’dan 1-18 ayet yazılıdır.
Tercümesi: Alah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, Namazını kılan zekatını veren ve Allah’tan başka bir kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar doğru yolu bunlardan olabilirler Allah doğrudur.
8 cm genişliğindeki alt satırın tercümesi: Nebi Allah’ın rahmet ve selamı ona olsun buyurdu. Herkim küçükte olsa bir mescit yaptırırsa Allah’ta okimse için cennette bir ev yapar ve o eve hamd evi adını verir. Bu mübarek mescidin imarını emirlerin emiri adil, müeyyed muzaffer, fasıkları kahreden, isyankarları katleden, Zahirettin bin Tac-ı kızıl (Altun taç) Allah onun akibetini hayır eylesin emretti 734 (1333) senesini Muharrem ayının başında bina edildi.
Kitabenin, Caminin cephe duvarı ile aynı seviyede bulunan sağ ucunda üç satır halinde Kara Bula oğlu Kaluyan yaptı. Sol ucundada yine üç satır halinde kitabeyi yazanın ve babasının ismi olan yazılar bulunmaktadır. Camii Kebir’e Salih Bey Camii’de denmesinin sebebi Salih Bey ismindeki bir şahsın camiyi tamir ettirmesindendir.
VII- Selçuklular dönemine ait tarihi eserler:
SULTAN HAN
a) Sultanhanı: Kayseri-Sivas karayolunun 47 nci km’sinde Sultanhanı köyündedir. Han sağlam takviye kuleleriyle dıştan bir kaleyi andırmaktadır. Selçuklu sultanı 1. Alaaddin Keykubat zamanında 1232-1236 tarihleri arasında yapılan bu binanın kitabesi yoktur. Giriş kapısından iki yanında revakları ve ortasında mescidi bulunan bu avluya girilir.
Arabalık ve ahır hizmeti gören doğudaki revak derinliği hanın dış duvarına kadar uzanır. Avlunun kuzeydoğu köşesindeki oda grubu bir hamama ait olmalıdır. Batı grubundaki işletmeye veya önemli kişilere ait idi. Avlunun ortasında küp şeklinde ve ayak kemerleri üzerinde oturan mescidi vardır. Mescidin dört köşeside ejder ve değişik motiflerle süslüdür. Avlunun Güneyinde selçuklu tarzında anıtsal bir kapıdan kapalı büyük salona geçilir. Tamamiyle tonozlarla örtülen salonun merkez tonozun üstünde bingilere dayana bir kubbe yükselir. Burada kervanlar bütün eşyaları ile birlikte kalırdı.
Kubbesindeki kitabede (innefetahna) fetih ayeti yazılıdır. Hanın büyük kemer kapısı üzerindeki ibarede: Elmülkü lillahüvelbaki, elvahidülkahhar, essultan, Essultanazam, şeyhinşahımuazzam, Gıyasüddin, veddeyle Kekkubad Bin Keyhüsrev kısmün emirül Mü’minin tarihi sene Selase mietün minbadil hicre yazılıdır.
Dünyada ilk sigorta sistemi bu hanlarda uygulanmıştır. Gelen yolcular gecenin her saatinde hana girebilmekte, fakat çıkışlar sabahın muayyen bir saatinde olmakta idi. Kapıların açılma saati gelmeden bütün yolcular kalkar, üzerinde taşımakta olduğu eşyaları kontrol eder, bir eksiği yoksa handan çıkardı.
Hanlar vakıf olarak çalıştığı için gelen yolcular hayvanlarıyla birlikte 3 gün ücretsiz kalır. Üç günden sonra ücret ödemeye başlardı. Hastalık halinde ise iyi olana kadar hanlarda ücretsiz kalınırdı.
KARATAY HAN
Karatay hanı: Karadayı köyündendir. Bu han bazı değişikliklerle Sultanhanı’na benzer. Hana kuzey tarafında iri saç örgülü beden kulelerinin bulunduğu cephesindeki muhteşem kapısından girilir. Bol motiflerle süslü kapının üzerindeki kitabelerden bu hanın Selçuklu vezirlerinden Celaleddin Karatay tarafından yaptırıldığı ve 1240 yılında tamamlandığı belirtilmektedir.
Kapı ile avlu arasında bir giriş kısmı vardır. Mescidi girişin sağındadır. Solunda da içerisinde birkaç mezar bulunan eyvanın taç kemerini çeşitli tezyinat ve eski Türk takvimlerinden alınan, hayvan motifleri çevirmektedir. Hanın diğer tezniyatı ve su olukları üzerindeki şekilde hayvan ve insan figürleri çok miktarda görülmektedir. Hamamı avlunun güneydoğu köşesindedir.
Hanın büyük kemer kapısı üzerinde Arapça ibarede: Elmülkü lillah hüvelbaki, elvahidül kahhar, essultan ibnusultan, essultanazam, Şeyhinşahı Tarihi sene selase mi etün minbadil hicre yazılıdır.
“Mülk tanrınındır. Baki ve daim olan Allah’tır. En büyük sultan, hükümdarlar hükümdarı alemde Allah’ın gölgesi dünya ve dinin yardımcısı ebul Fatih Emürül mümin kasimi Keykubat oğlu Key Hüsrev zamanında 638 hicri tarihinde inşa edilmiştir.”
Kapıdaki kitabenin türkçesi şöyledir: “Allah’ın adı ile başlarım. Mülk daim ve baki olan Allah’ındır. En ulu sultan Hükümdarlar Hükümdarı ümmetlerin efendisi fetih babası Keyhüsrev oğlu Keykubat.
Ayrıca hanın içinde vakfın şartlarını bozanlar veya yerine getirmeyenler için beddualar vardır. Özetle şöyle demektedir: Herkim vakfımın şartlarından birini değiştirir, hükümsüzlüğe sürüklerse veya yerine getirmeye çekinirse günah onundur. Tanrı şüphe yokki görür ve bilir. Vakfa dokunan veya onun şartlarını gerçekleştirmeden alı koyan kimse Tanrının, kitapların, Meleklerin ve bütün insanların laneti Kıyamete kadar okimse üzerinde olsun. Tanrı ona yeter. Her nefis kıyamet günüde farklı cezalara çarptırılacaktır.
Tanrı ve ahirete (Kıyamet günü) İnanan Halife, Sultan, Vezir, Seyit, Kadı, Müftü, Müntesip ve insanlardan diğerhiçbirine bu vakfı bozmak ve değerini düşürmek helal olmaz. Kim değiştirirse o zalimdir. Tanrı zalimler için ağır ceza ve kötülük hükmedeceği günde ona azabın kötüsünü ve ağır acısını tattırsın. Onun orucunu, namazını, zekatını ne haccını ne ibadetini ne farzını ne nafilesini ne secdesini kabul buyurmasın.
Karatay hanının en büyük özelliklerinden biri diğer hanlarda pek rastlanmayan çok ince işlenmiş süslemelerdir.
Hanın süslemeleri hakkında Sultan Baybars’ın 1277 yılında Anadolu’ya yaptığı sefere katılan ve yol üzerindeki menziller hakkında not tutan Kadı Muhyiddin bin Abdüzzahir, günlüğünde, Sultan Baybars’ın Kayseri’den dönerken konakladığı Karatay hanından şöyle söz etmektedir.
Atabek Celaleddin Karatay’ın Kayseri-Eski Malatya arasında yaptırdığı han 1241 yılında tamalanmıştır. Hanın figürlü sülemeleri Selçuklu sanatında özel bir yer tutmaktadır. Avlu portali ve giriş eyvanında yoğunlaşan bu figürlerin yalnızca dekoratif amaçla yapıldığını düşünemeyi. Selçuklu hayvan figürleri ve sembolik anlamları konusunda çeşitli araştırmalar, üslupları bakımından avrasya hayvan sanatına bağlanan bu figürlerin çoğunun, anlamları bakımındanda Orta Asya şaman inançları ile ilgili olduklarını ortaya koymuştur.
Asya Türkleri arasında en eski ve yaygın inanç olan şamanizm, doğa güçlerine insan ve hayvan biçimleri vermektedir. İstediği şekle girebilen şaman, olağanüstü yetenekleri sayesinde bu güçlerle bağ kurmaktadır. Zamanla, dokuz kat göğün üstündeki baş tanrı Ülgen ile yedikat yerin altındaki Erlik’in yanında, gök ve yer katmanları arasında bir çok tanrı olmuştur. Gerek Şaman’ın üzerindeki simgeler örneğin ülgen’in dokuz kızını simgeleyen bebekler, ay ve güneşi simgeleyen madeni kurslar gerek davulundaki resimler, ruhları simgeleyen ve Şaman’ı yolculuklarında koruyan, aydınlık ve güneşin simgesi aslan, Dünya eksenini temsil eden ejderve aslanlarla korunan, gökle yeri bağlayan hayat ağacı, yerine göre karanlık yer altı güçlerini simgeleyen yerine göre uğur, tılsım, bereket getirici ejder motifitaşıdıkları bu sembolik anlamlara göre mimari ve el sanatlarında simgesel işaret olarak kullanılmıştır.
Karatay Hanının figürlü süslemeleri içinde en tanınanı, giriş eyvanının avluya açılan kemerini kuşatan ejder başlı, düğümlü silmesidir. Zengi sanatının düğümlü geçme motifi simetrik ejder başıyla kaynaşarak gövdeyi oluşturmuştur. Selçuklu sanatında ejderlerin çeşitli sembolik anlamlarda kullanıldıkları görülmektedir. Orta Asya Şaman gelenekleriyle bağlantılı yıldızlarla ilgili (astral) mitolojik inançlar ve gökyüzü yer altı dünyası ile ilgili inançlar karmaşık bir semboller dünyası oluşturur. Bazen birbirlerine zıt anlamları olmasına karşın ejderin en önemli özelliği kozmik bir figür olmasıdır. Eski Orta Asya inancına göre gök kubbenin ahengi bir ejder çiftine bağlıdır. Gök kubbedeki 7 gezegenin altında, dünya ekseninin en aşağısında düğümlü bulunan bu ejderin biri erkek ve bir dişi iki meleğin çağrısıyla yıldızların dönüşünü başlatırlar. Böylelikle ejder çifti ahenk, hareket, gezegen ve burç sembolleriile birlikte gösterildiğindede evren sembolüdür.Ejder çiftleri tek başlarına yada gezegen, burç, sembolleriyle birlikte karanlık ve kötülüklerle mücadeleyi de sembolize etmektedir. Ejder çifti Orta Çağda zıt prensip olarak ay ve güneş sembolüydü. Ejderlerin gövdelerindeki düğümler ay ve güneş tutulmalarında gezegenlerin çeşitli durumlarını sembolize eden astronomik işaretler olarak kullanılıyordu. Mitolojiye göre ay ve güneş tutulmalarıejderlerin bunları yutmaları ile oluyor, karşılıklı ejder çiftlerinin gecenin sembolü olan ayı yutmaları ile aydınlığın, güneşin, iyiliğin üstünlüğü canlandırılmıştır. Karatay Hanındaki ejder çiftinin arasına, düğümlü geçmenin karakterine uygun olarak yapılan “top motifi” Uzakdoğu, Ortaasya ve İran’da da karşımıza çıkmaktadır. Ayı simgeleyen bu motifle bağlantılı olarak, bulutlar ayı kapladığı yada ejderler inciyi, Ayı yuttukları zaman yeryüzüne bereket getirici yağmurlar düştüğünden, ejder çifti bereket sembolu olarak kullanılmıştır.
Karatay Hanını kötülüklerden, düşmandan, hastalıklardan koruyan, hanın işlevine bağlı olarak bolluk ve bereketi simgeleyen figürlü simgelerin yoğunlaştığı diğer bir alan avlu portalidir. Portalin mukarnaslı kavsarasını kuşatan rumi ve palmet kıvrımlı bitkisel bordürün içine insan ve hayvan figürleri gizlenmiştir. Sol tarafta kuş, sağ tarafta aslan figürlerin işlendiği sütunçe başlıklarının üzerinden başlayan bordürün bitkisel kıvrımları arasına boğa, insan ve aslan başları karşılıklı iki çıplak kadın figürü ve karşılıklı iki aslan figürü gizlenmiştir.
Ayrıca kavsaranın hemen altındaki karşılıklı iki küçük panoda insan başlı kuş siren kabartmaları ve aslan başları bulunmaktadır.
Anadolu Selçuklu sanatında özellikle taş plastikte karşılaştığımız insan figürleri ay vegüneş sembolleri olarak kabul edilir. Bu figürler tek başlarına kullanıldıkları gibi diğer burç işaretleriylede görülmektedir. İnsan figürleri aslan ile birlikte kullanıldıklarında güneşi, boğa ile ayı simgelemektedir.
Ortaasya kavimlerinde ay ve güneş kültünün varlığı bilinmektedir. Günlük yaşamda astroloji büyük yer tutmaktaydı. Selçuklu sanatının zengin figür dünyası içinde karşılaştığımız ay ve güneş simgesi figürleri yüzyıllarca yaşatılan geleneklerin izleri olarak gök kültünü anımsatan Şaman adetleri diye yorumlayabiliriz. Aslan figürüde güneşi sembolize ettiğinden gök kültü ile bağlantılıdır. Aslanın koruyucu olması kuvvet ve kudreti sembolize etmesi bu figürlerin yapıları kötülüklerden korunmak amacıyla nazarlık olarak yapıldığını göstermektedir.
Karatay hanının diğer figürlü çörtenindeki insan boğa kabartmalarının burç gezegen ikilisi olması ihtimali olduğu gibi, iki zıt prensibin betimide olabilirler. İnsan, aydınlık, kuvvet ve iyiliği temsil ederken her zaman yenilmiş olarak gösterilen boğa karanlık, kötülük ve düşmandır. Burada insan figürü kendisine tos atmaya çalışan boğaların önüne geçerek karanlığı ve kötülüğü önlemektedir.
Anadolu Selçuklu sanatında hayat ağacı ve onu koruyan efsanevi hayvan belirtilerine birçok yapıda rastlanmaktadır. Karatay hanının da avlu portalinde +mukarnaslı kavsaranın hemen altındaki karşılıklı iki panoda hayat ağacını simgeleyen bitkisel örgü zeminin iki yanında sirenler ve üsttede aslan başları görülmektedir. Bu siren kabartmalarını koruyucusu oldukları hayat ağaçları ve bu iki pano arasındaki 9 adet yuvarlak rozet ile birlikte değerlendirebiliriz.
Hayat ağacının yanındaki rozetlerdegezegenleri sembolize etmektedir. Orta çağda 7 gezegen biliniyordu ve bazı durumlarla ejder ile bu sayı dpkuza çıkarılıyor. Ejderin başı yükselen kuyruğu alçalan ay düğümlerinin sembolleriydi ve bunlar gezegen olarak kabul edilirdi. Gökyüzüne gezegenlere ulaşmayı sağlayan bu hayat ağacını koruyan siren motifleri de koruyucu unsur nazarlık, tılsım, kudret ve kuvvet sembolüdür. Böylelikle yapının içi kötülüklerden korunmak istenmiştir.
Anadolu Selçuklularının da Büyük Selçuklular gibi 12 hayvanlı devreyi bilmedikleri, yazışmalarında bu takvimi kullanmadıkları görülmektedir. Fakat mimaride ve küçük sanatlarda Türk-Çin hayvan takviminin kullanılmış olması geleneklere bağlılığın göstergesidir.
Karatay hanının figürlü bezemeleri, Anadolu Selçuklu semboller dünyasının çok karmaşık ve zengin olduğunu ortaya koymaktadır. Orta Asya gelenekleri, özelliklede Şaman inançlarıyla bağlantılı olan bu sembollerin Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonrada yaşamış olması onların geleneklerine bağlılıklarını göstermektedir.
Karatay Hanındaki figürlü bezemeler gelenekleri yaşatmanın ötesinde, hanı kötülüklerden, düşmandan koruyan nazarlık, tılsımgibi sembolik anlamlar taşımakta özellikle hanın işlemesi için bolluk ve bereketi simgelemektedir.
Bu kervansaraya ait 26 m uzunluğunda deri üzerine yazılı bir ferman 1937 yılında müzeye verilmiştir.
c- Sultan alaaddin camii: Büyük Bürüngüz köyündendir. Bu camiye Aleddevle de denilmektedir. Aleddevleden bu camiyi 200-250 yıl önce yaptırmıştır. Camii Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubad tarafından 1214-1234 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Selçuklu mimari tarzında olup kubbelidir. Devlet tarafından büyük onarından geçerek restore ettirilmiştir.
d- Selçuklu mezar taşları: Merkez camii Kebir mahallesindeki mezarlıkta bulunan bu taşların üzerindeki tarih 1067’dir. Anadolu 1067’de Afşin Bey komutasında Türk ordusu tarafından işgal edilmiştir.
e- İlbaşı mezarları: Elbaşı nahiyesindeki bu mezarlar akıncı beylerinin mezar türündendir. İki yekpare taşın içi oyularak birleştirilmiştir. Sanduka görünümünde üzeri işlemelidir.
IX- DULKADİROĞLU BEYLİĞİ DÖNEMİNDEN KALAN TARİHİ ESERLER
a) Abdurrahman gazi türbesi: Türbe Samağır köyünün orta kısmında yüksekçe bir tepededir. Bina altıgen plan üzerinde kubbeli olarak yığma taşlardan yapılmış basit bir yapıya sahiptir. Türbe küçük olduğu için geniş bölümünü sanduka kaplamıştır.
Kayseri bir ara Dulkadiroğlu Beyliğinin hakimiyeti altına girince dulkadiroğlu beylerinden aleddevle bozkurt ve Aleddevle Şahrun beyler Kayseri ve çevresinde imar ve tamir işleri yapmışlar.
Karakaya köyündekiSeyit Halil Hazretleri türbesi: Aynı dönemden kalma olan bu türbede altıgen plan üzerine yapılmıştır. Diğer türbeden farkı, daha büyük olmasıdır. Türbenin yakınında bulunan tekke yıkılarak yokolmuştur.
X- Osmanlılar döneminden kalan tarihi eserler
a) Papaz çeşmesi: Yenice mahallesinde cadde üzerinde klasik tarzda bir yapıdır. Ön cephesinde yuvarlak taştan yekpare iki sütun üzerinde kemer vardır. Üst kısmı kemerle yan duvarlar üzerine basmaktadır. Çeşmenin arka cephesi açıktır. Demir parmaklıkla kapatılan bu kısım, zamanında arka planda bulunan kilisenin penceresi durumunda idi. Halen görevini sürdürmekte olan çeşmenin suyu kaynak suyudur.
b) Daniş ali bey camii: Büyük Bürüngüz köyündedir. Danişmendilerden Ali Bey tarafından 1579 yılında yaptırılmıştır. Kemerli bir yapıya sahip olup yazlık ve kışlık olmak üzere iki kısımdan ibarettir. Camiyi yaptıranın aile efradı ile minareyi yaptıran Şefika Hanım caminin içerisinde ayrı bir bölümde yatmaktadır.
c) Daniş ali bey çeşmesi: Büyük Bürüngüz köyündedir. 1565 tarihinde Daniş Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimari tarzında yapılmış kubbeli bir yapıya sahiptir. Dış duvarındaki kitabenin bozulmaya yüz tutması üzerine mermer üzerine yazdırılarak çeşmenin iç duvarına monte edilmiştir. Kitabesindeki beyitte çeşmeyi yaptıran kişiye methiye söylenerek çeşmenin yapılış tarihi belirtilmiştir.
d) Yazıcı çeşmesi: Büyük Bürüngüz köyündedir. 1129 (1713) tarihinde Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdül Aziz tarafından yaptırılmıştır. Üç tarafı kemerli, kubbeli bir yapıya sahiptir. Duvarın dış yüzündeki kitabe hava şartlarından bozulmuştur. Ancak tarih olarak 1129 tarihi okunabilmektedir.
Daha önceleri İvriz denilen kaynaktan çıkan su, derenin içinden akar köy de ihtiyacını bu dereden temin edermiş, Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdül Aziz İvriz’in etrafının havuz biçimine getirilerek, suyun da köye yapılacak bir çeşmeden akıtılmasını emreder. Bu emrin gerekçesi şu hadisedir:
Sultan Abdül Aziz’in saraydaki ser katibi B. Bürüngüz’lüdür. Katibin köydeki yaşlı annesi ineğini dereye sulamaya götürürken inek kayar ve ayağını kırar. Bu olaya çok üzülen yaşlı kadın durumu mektupla saraydaki oğluna bildirir. Mektubu okuyan katip buna çok üzülür. Padişah durumu fark edince sebebini öğrenir. Onun üzerine İvriz’in etrafının duvarla çevrilip suyun da köyün içine yaptırılacak bir çeşmeden akıtılması emrini verir. (İvriz soğuk su anlamına gelmektedir
Burdanda araştırmalarını internette sitesinde takip ettiğim burhaneetin akbaşa emegene saygı teşekkür sunarım ...